Çok uzun bir başlık. Ama güzel. Sabahattin Ali' nin simyager şiirinden. İnsan bazen kendini nasıl da yabancı hissediyor içinde bulunduğu odadaki herkese. Hey, ben sanıyorum sizinle aynı frekansta değilim ve bu yüzden bir türlü rahat hissedemiyorum kendimi. Herkes bir şekilde enseye tokat olmuş öpücükler, sarılmalar, naberler havada uçuşuyor ben o kadar samimi dağilim sizinle ama bir merhaba da demek gerek herhalde. Kapıdan gelen siz olduğunuza göre ben mi hoşgeldiniz demeliyim siz mi bana bir merhaba deseniz. hay allah bir türlü göz göze de gelemiyoruz ki size hitap edebileyim. samimiyet saçma tamam ama görmezden gelinmek de sinirlendiriyor beni. değilim işte rahat bir türlü. düşünüyorum, şimdi bana merhaba denmedi bana mı kabalık edildi ben merhaba demeyerek ayıp mı ettim. çıkışta da aynı terane. tanıdıklarım var, samimi olduklarım, merhabalaşmadıklarım. herkese baybay deyip çıkmak istiyorum. o kadar insanı öp, tokalaş zor geliyor, biraz da içimdeki sosyal korkak can buluyor. en iyisi ben bir el sallayıp hadi hoşçakalın diyeyim. içeri seğirtip öyle yapmaya çalışıyorum ama hooop olmuyor bazılarını öpüyorum, bazıları beni öpüyor, bazılarının yüzüne bile bakmıyorum, bazıları benim yüzüme bakmıyor. bir sosyalleşme hikayesi böyle karışık bir kafayla son buluyor.
bu gece öyle çok uyandım ki sabah bir türlü olmadı. her rüyamın arkasından kalktım. niye bunu gördüm şimdi, bu da nereden çıktı derken yeniden uykuya daldım. sonra yeni bir rüya, yeni insanlar. migros' taki kasiyer sıra bende olmasına rağmen görmezden geliyor beni. o kadar sinirleniyorum ki. ama bir yandan da benim yerime sırayı alanların elindeki küçük rengarerenk tabaklar dikkatimi çekiyor ben niye görmedim bunları diye hayıflanıyorum. sonra sırada bekleyeceğime gidip o tabaklardan alayım ben de diyorum zira kasiyer benim söylenmemi ukala bir baş sallantısı ile geçiştiriveriyor. öyle çok küçük tabak var ki bir türlü seçemiyorum. eciş bücüş bir sürü şey. birkaç tane alıyorum, aldıklarım o kadar da güzel gelmiyor, beğenmiyorum, aslında o kadar da güzel değillermiş diyorum. bu arada ilk aldıklarımı nereye kaldırmışlarsa kaybetmişler, benim ürünlerim nerede diyorum mel mel bana bakıyorlar. ben de suçlu suçlu hissediyorum çünkü onlara sahip çıkmadım. midyat' a pirince giderken evdeki bulgurlar kayboldu. bu sıkıntılı alışveriş arasında ezan sesini duydum ve kendimi uyandırma hakkımı kullandım. bir rüyayı rüya olduğunu bilerek görmeye devam etmek ve artık iyice saçmaladığında ya da verdiği rahatsızlık iyiden iyiye arttığında ne biçim rüyasın sen deyip uyanıvermek çok güzel. sanki beğenmediğin bir filmle karşılaşınca sinemayı terketmek gibi. üstelik bilet ücreti yok, eve dönüş zahmeti yok. yok, yok, yok.
bilinç altı sen ne fena şeysin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder