29 Eylül 2014 Pazartesi

Unutma korkusu

Bunu buraya yazmayı düşünmemiştim hiç. Sanıyorum izini her yere bırakmak istiyorum, sonra tamamen unutmayayım diye. Çünkü öyle çabuk unutuyorum ki...Birdenbire aklıma geliveren birkaç an dışında gündelik hayatıma tamamen döndüm bile. Hatta bazen öyle uzakta ya da geçmişte kalmış görünüyor ki; sanki kötü bir rüyadan uyanmış gibiyim ama aynı zamanda gördüğümü sandığım şeyin rüya değil de gerçek olduğunu biliyorum. Onu kötü bir rüya fikrinin içine sığdırmak ise sonucu daha katlanılır kılıyor. İşte bu da benim algı yönetimim.
 
Ne oldu, ne bu gizem? Ser verip sır vermediğin bir yazı mı olacak bu? Yazmayacağım ne olduğunu. Yazarsam ağlarım, ama ne zaman okursam bunu hatırlayacağım, unutmayacağım.

1 Temmuz 2014 Salı

Daha sade bir hayat

1 sene dolmadan dönerim dememiştim ama, döndüm işte. Gözü açık rüyalar görüyorum bu aralar. Hayır, rüyalar da değil kabuslar! Televizyonda görsem kanalı anında değiştireceğim bu saçmalıklar neden benimle? Açlıkla karışık bir iç sıkıntısı, hemen her şeye karşı of zaten bu da böyle memnuniyetsizliği, bir türlü akşam olmak bilmeyen zaman. Ama özlemişim burada ne yazayım diye takılı kalmayı. Şu ana kadar yazdıklarım sanmayın ki akıp gitti. İçine düştüğüm tıkanıklık her yerime sirayet etti. Sanki önceden bülbül gibi şakırdın diyen iç sesim çok affedersin bi sktir git! Oh , küfür tam yerinde ne güzelsin...
Öyleyse ben bir kitap anlatayım bakalım. Kitabın adı daha sade bir hayat. Adına vuruldum. Yoksa tepesindeki Anne Baba Akademisi lafı buz gibi titretiyor beni. Süreli eğitim mi görüyoruz çocuklarla? Vakti zamanı gelince nişan mı takacaklar? Böyle diyorum ama feci bir baskı var üstümde. Dün yavru kuşuma şöyle bağırırken yakaladım kendimi. "Beni o kadar zorlayıp delirtiyorsun ki senin yüzünden kötü anne oluyorum" Okullar olmasa eğitimi ne güzel yönetirdik gibi bir söz bu. Utanıyorum bu sözü söylediğim için ama yine olsa aynı durum, yine söylerim biliyorum. Ama günahın tamamı benim değil inanın ki. O yavru kuş bazen serçe kıvamında olsa da bazen bir şahin yavrusuna dönüşüyor, beni benden alıyor. Sonrası hep aynı, vicdan azabı. Annelik maceram bu dalgalı duygularda yüzedursun geleyim kitaba:
"Günümüz dünyası artık daha hızlı, daha yoğun… Hayatın temposu, çok fazla eşya, çok fazla seçenek ve çok az zaman nedeniyle hiper hızlı bir duruma gelmişken, çocuklar bunun baskısını hissediyorlar. Endişeleniyor, sorunlar yaşıyor, hatta davranış bozuklukları gösteriyorlar. Daha Sade Bir Hayat bu durumdaki çocuklara yardım etmek için ebeveynlere hayatı sadeleştirmeyi öneriyor; daha az endişelenmeyi ve daha fazla keyif almayı öğretiyor. Çocuklarının hayatlarını yavaşlatmak isteyen ama nereden başlayacaklarını bilemeyen ebeveynler için, hem bir ilham kaynağı hem de değişime yönelik bir plan sunuyor."
Böyle diyor kitabın arka kapağı. Bence kötü bir çevirisi olan faydalı bir kitap. Ben bölümleri okudukça aklıma yatanları hemen uygulamaya geçtim. İlk olarak odalarını onlar yokken sadeleştirin, emin olun kaldırdıklarınızın yokluğunu fark etmeyeceklerdir diyordu. Ela'nın zaten çok fazla oyuncağı yoktu ama daha da azalttım. Hatırı sayılır bir kitaplığı var, 3-4 tanesini bırakıp hepsini ortadan kaldırdım. Oyuncakları fark etmesini beklemiyordum ama onca kitabın ortadan yok olmasını, bir başka gün kaldırdığım yerde kitapları bulana kadar (evet, yanlış bir yere kaldırmışım, ne yapayım?) fark etmemesine çok şaşırdım. Kitap çok fazla aktivite her zaman doğru mu, çocuklarımızı tüketim çılgınlığından ve reklam bombardımanından nasıl koruruz gibi bence güzel konulara değiniyor. Günlük hayatın debdebeli temposu içinde unuttuğumuz yavaşlamayı bize hatırlatıyor. Ben sadeleştirme işini çok sevdim. Yavru kuşumun odasından başlayarak evin geneline yaydım. Epey bir sadeleşmiştim ki tüketim çılgını yanım hortladı, onu almışım, bunu almışım, hatta şimdi bile susmuyor şeye gidelim orada şunlara bakarız, hem ihtiyacın da var, hem zaman da geçer kız diyor. E, hadi!