30 Kasım 2009 Pazartesi

Tanıştırayım: Beck, Martin Beck!


Agatha Christie ile başladık ama bayram tatili nedeniyle devamını getiremedik. Ne diye Fatih Terim usulü biz diye konuşuyorum bilmem, suçumu hafifletmek için mi, yoksa ben imparator mu oldum? İkisi de çok saçma.

Başlık James Bond' a bir gönderme. Ben sizi polisiye aleminin en efendi, en hüzünlü dedektifi ile tanıştırmak istiyorum. İnsanın insana ettiği kötülük en çok Martin Beck' i üzdü, üstelik mesleki bir zorunlulukla değil, tamamıyla insanca.  İnanmıyorsanız buyrun okuyun, ama önce durun, diyeceklerimi bitireyim.

Maj Sjöwall ve Per Wahlöö çiftinin kaleminden çıkmış bu 10 kitaplık serinin son iki kitabı Türkçeye çevrilmemiş ne yazık ki. Çiftinin diyorum, zira  karı-koca olurlar kendileri, keşke her evlilik bu kadar verimli olsa di mi? Onların verimli evliliklerine inat kahramanları Martin Beck karısına tahammül edemez, mümkün mertebe eve gitmez, gitse de o melun kadını dinlemez, ama boşanmayı da düşünmez. İki çocuğu vardır ve iyi bir baba olmaya çalışır.

Cinayetleri birlikte çözdüğü ekibinden de bahsetmem lazım. Asla silah taşımayan ve en büyük zevki güzel yemekler olan Lennart Kollberg (ki Martin Beck' ten sonra en çok onu sevmiştim), ailesi çok zengin olduğu halde polisliği tercih eden Gunvald Larsson, ne özelliği vardı hatırlayamadığım Einar Rönn ve fil hafızalı sidikli Melander, ha bir de Krastiansson ve Kvant. Bu son ikisi için internetten kopya çektim, evet. 

Bir övgüde ilk 6 kitabın çevirisi için Aydın Arıt' a. İlk başladığımda Türkçesi çok ağır gelmişti, bir de sözlük lazım diye dalga geçiyordum kendimce. Ama kitaplar ilerledikçe her bir kitapta karakterlerin derinliği, kişiliklerindeki değişim ve gelişim, aralarındaki sosyal farklılıklar bu kadar güzel anlatılır diyorum ve mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder